May-Britt Moser (d. 4 Ocak 1963), Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde (NBTÜ) psikoloji ve sinirbilim profesörü olarak görev yapmakta olan Norveçli psikolog ve sinirbilimci. 2014 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü kazandı. O dönemdeki eşi Edvard Moser ile birlikte, entorhinal korteksteki ızgara hücreleri (grid cells) ve aynı devrenin içerisinde mekân (uzay) temsilinde rol alarak beynimizde bir konumlanma sistemi oluşturan hücre tipleriyle ilgili çalışmaları sayesinde 2014 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünün yarısını paylaşmışlardır. 2012'de Edvard Moser ile birlikte yönettikleri Moser Araştırma Ortamını (NBTÜ'deki Kavli Sistem Sinirbilimi Enstitüsünün gayriresmi adı) kurmuşlardır. May-Britt Moser, 2012'den bu yana aynı enstitüdeki Sinirsel Hesaplama Merkezini de yönetmektedir.1
Moser, lisans eğitimini Oslo Üniversitesi Psikoloji Bölümünde almış olup 1995'te yine aynı üniversitenin tıp fakültesinde nörofizyoloji alanında doktora derecesini elde etmiştir. 1996-2000 yılları arasında NBTÜ'de psikobiyoloji alanında doçent olarak çalışmış olup 2000'den beri de aynı üniversitede sinirbilim alanında tam zamanlı profesör olarak çalışmaktadır. 2002'de ise yönetmekte olduğu araştırma grubuna ayrıca bir "mükemmeliyet merkezi" unvanı verilmiştir.2
May-Britt, 1963'te Norveç'in Møre og Romsdal kentine bağlı Fosnavåg kasabasında, beş kardeşin en küçüğü olarak doğmuştur. Ailesinin küçük bir çiftliği olmasına rağmen, babası marangoz olarak çalışmıştır. Dolayısıyla çiftliğin bakımını çoğunlukla annesi üstlenmiştir. Çocukluğunda çoğunlukla erkeklerle oyun oynadığı için kendini "erkek gibi kız" olarak tanımlamıştır. Ailesinin maddi durumu sebebiyle yazları pek seyahat etme imkanı bulamayan Moser, boş zamanlarında büyük bir tutkuyla hayvanlar üzerinde çalışmıştır. Annesinden, hiçbir şeyi olmayan fakat çok çalışarak hayallerine ve hedeflerine ulaşan bir çocuk hakkındaki "Askeladden" masalı gibi masallar dinleyerek büyümüştür. Moser çocukken ya dünyayı dolaşıp insanları kurtaran bir doktor ya da hayvanlara duyduğu olağandışı sevgiden ötürü veteriner olmak istemiştir. Hiçbir zaman en iyi notları alıp sınıfının en iyisi olarak anılan bir öğrenci olmamasına rağmen, özellikle lise yıllarında kız öğrencilerini ileride mühendis olarak görmek istediğini sık sık söyleyen fizik öğretmeni ve yazılarını beğendiğini dile getiren Norveççe öğretmeni gibi kişiliklerin özel ilgileri sayesinde yetenekleri açığa çıkmıştır. Lisedeyken tıp fakültesine girebilmek için yeterli motivasyona sahip olmayan Moser'ı, yeterince çalışmazsa üniversitede ev ekonomisi okuyup sonrasında ev kadını olma düşüncesi çok korkutmuş ve motive etmiştir.3
Moser, Oslo Üniversitesinde matematik, nörobiyoloji ve psikoloji okumuştur. Başlangıçta bu üniversiteyi 2 ablası orada olduğundan ve geçici de olsa kalacak bir yere sahip olacağı için seçen Moser, ileride üniversite diplomasıyla ne yapmak istediğinden emin olamamıştır. Bundan kısa süre sonra Edvard Ingjald Moser ile tanışmış, onun lisedeki "zeki çocuk" olduğunu hatırlamıştır. İkili hızlıca arkadaş olmuş ve beyin hakkında çalışmak için beraber psikoloji okumaya karar vermişlerdir. Henüz üniversitedeki ikinci dönemlerinde Terje Sagvolden'in laboratuvarına katılmış ve sıçanlarda hiperaktivite üzerine çalışarak davranışsal teoriler hakkında bilgi edinmişlerdir. Fakat ikili, beyin hakkında daha fazla bilgi edinme istekleri sebebiyle Sagvolden'den sürekli çalışmalarında "beynin içine girmesini" istemiştir.4
Moserlar, master tezlerini sinirbilimci Per Andersen'in laboratuvarında -o dönemde çalışanlarının çoğunun tıp fakültesinden olduğu bir laboratuvar- yazmak istedikleri için onunla konuşmaya gitmiş; Andersen onlardan Richard Morris'in su labirentleri üzerine yazdığı makaleyi okuyup anlamaya çalışmalarını ve sıçan çalışmalarında kullanılmak üzere bir su labirenti odası inşa etmelerini istemiştir. Moserlar bu görevi başarıyla tamamlayınca Andersen'in laboratuvarına kabul edilmişlerdir. Burada, Andersen'in hipokampüste lezyonlar oluşturup sıçanları su labirentinde eğittikten sonra beyinde lezyon bölgesi dışında kalan ufak hipokampüs kesitlerinde -çünkü incelenen bölge küçültülebilirse daha kolay gözlem yapılabilirdi- uzun dönemli potansiyasayon (long term potentiation (LTP)) gözlemleme fikri doğrultusunda çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar esnasında, hipokampüsün dorsal kısımlarında yapılan lezyonların mekânsal öğrenmeyi olumsuz etkilediğini fakat ventral kısımlarındaki lezyonların aynı etkiyi yaratmadığını; dolayısıyla hipokampüsün homojen görüntüsüne rağmen işlevsel açıdan heterojen bir yapı olduğunu keşfetmişlerdir. Moserların bu sonuçlara yer verdikleri master tezi, "The Journal of Neuroscience" isimli akademik dergide basılmış ve Eric Kandel gibi bilim insanlarının da ilgisini çekmiştir. Ayrıca bu deneyden çıkan sonuçlar Moserlar'da, hipokampüsün ventral kısmının işlevine dair merak uyandırmış ve ikili bu dönemde entorhinal korteks ile hipokampüsün dorsal ve ventral kısımları arasındaki bağlantılar hakkında araştırmalar yapmaya başlamıştır.5
Doktora araştırmaları dahilinde May-Britt Moser, -lazer taramalı konfokal mikroskop kullanarak- zenginleştirilmiş çevrede (enriched environment) yetiştirilen sıçanların hipokampüslerinde, normal çevrede yetiştirilenlere göre daha fazla sinaps olduğunu gözlemlemiştir. Moser ayrıca, zenginleştirilmiş çevrede yetiştirilen sıçanların su labirenti testinde mekânsal öğrenmeyle ilgili görevi daha çabuk öğrendiği ve labirentteki platformu daha kısa sürede bulabildiğini görmüştür. Bu çalışmalarının sonuçlarını da "PNAS (Proceedings of the National Academy of the Sciences of the United States)" ve "The Journal of Comparative Neurology" gibi prestijli akademik dergilerde basmıştır.6
May-Britt Moser, Edvard Moser ile 27 Temmuz 1985'te, Oslo'da evlenmiştir. Haziran 1991'de -Moserlar doktoraya başladıktan hemen sonra- ilk çocukları Isabel, 1995'te ise -doktora tezini tamamlamadan az bir zaman önce- ikinci çocukları Ailin dünyaya gelmiştir. Laboratuvar hayatını çocuklarına ayırdığı vakit ile nasıl dengelediği ve araştırmalarını yürütmeyi nasıl başarabildiği konusunda May-Britt Moser, çocuklarını da sıklıkla laboratuvara götürdüğünü, akademik toplantılara bazen çocuklarıyla katıldığını ve yeri geldiğinde onları halka açık alanda emzirdiğini; bunlardan herhangi bir çekince duymadığını belirtmiştir.7
May-Britt Moser, lisans ve doktora eğitimini tamamladıktan sonra, Edvard Moser ile birlikte Edinburgh Üniversitesi Sinirbilim Merkezinde Richard Morris'ten 2 sene boyunca doktora sonrası eğitimi almış ve Londra Üniversitesi Akademisinde John O'Keefe'in laboratuvarında 2 ay süreyle doktora sonrası misafir araştırma görevlisi olarak bulunmuştur. O'Keefe'in laboratuvarında tekil hücrelerden elektrofizyolojik kayıt almayı öğrenmişlerdir. Moserlar 1996'da NBTÜ'den ayrı ayrı doçent pozisyonları için aldıkları teklifle Norveç'e dönmüş, burada birleşik elektrofizyoloji ve su labirenti laboratuvarı kurmuşlardır. May-Britt, 2000'de profesörlüğe terfi etmiştir.8 Moserlar, kurdukları laboratuvarda öncelikle O'Keefe'in hipokampüste keşfettiği konum hücrelerinin nasıl ortaya çıktığı sorusu üzerine sıçanlarla çalışmışlardır. Bu doğrultuda, konum hücrelerinin gözlemlenen işlevini (belirli konum hücrelerinin, sıçan mekânın belirli noktalarındayken aksiyon potansiyeli üretmesi) sağlayan sinyallerin, beynin neresinden geldiğini araştırmışlardır. Öncelikle -ilgili sinyalin hipokampüste oluşturuluyor olabileceğinden yola çıkarak- çoğu konum hücresinin bulunduğu CA1 bölgesiyle sinaptik bağlantıları olan CA3'yi lezyonlayan ekip, CA1'deki konum hücrelerinin işlevini kaybetmediğini görmüştür. Bunun üzerine hipokampüse aksonlarını gönderen hücrelerin bulunduğu entorhinal korteks üzerine çalışmaya başlamış ve burada ızgara hücrelerini keşfetmişlerdir. Bu keşif aynı zamanda, beynin bir bilgi bütününü -bu örnekte uzayda nerede olduğumuz ve nasıl hareket ettiğimize dair bilgi- alıp nasıl kodladığına dair ipuçları vermiştir: Dış dünyada ızgara şeklinde bir örüntü yoktur, sadece beyin dış dünyayı bu şekilde kodlar ve anlamlandırır.9
Moserların laboratuvarı 2005'te ızgara hücrelerini keşfettikten sonra araştırmalarında yine entorhinal kortekste farklı hücre tiplerini de keşfetmişlerdir: Sıçanın hayvanın hangi yöne doğru baktığını kodlayan kafa-yönü hücreleri (head-direction cells) ve bulunulan ortamın sınırlarında aktivite gösteren sınır hücreleri (border cells). Laboratuvarda bu çalışmalara paralel olarak, beyinde entorhinal korteksten hipokampüse bilgi akışının sağlanması ve diğer bölgelerden gelen gürültü niteliğindeki bilgilerin bastırılması işlevinin gama dalgaları tarafından sağlandığı gözlemlenmiştir.10
Moserlar 2008'de, laboratuvarın o dönemdeki doktora adayları Kirsten Kjelstrup ve Vegard Brun ile, beyinde ızgara ve konum hücreleri kullanılarak sırasıyla entorhinal korteks ve hipokampüste önce kabaca, sonra da daha detaylı bir mekânsal haritanın nasıl çıkarıldığını açıklamışlardır. Daha sonra ekip, tek bir hayvandan kaydı alınabilen hücre sayısının önemli ölçüde artmasıyla beraber ızgara hücrelerinin en az 4 farklı ayrık kategoriye (modüle) ayrıldığını, her bir modüldeki ızgara hücrelerinin aktivite gösterdiği iki konum arasındaki mesafenin birbirinden farklı olduğu ve bu modüller sayesinde beyinde en az 4 farklı mekânsal harita oluşturulduğunu göstermiştir. Bu 4 farklı modül sayesinde entorhinal kortekste farklı mekânsal bellek ögelerinin birbirinden ayrılabildiği düşünülmüştür.11
Izgara hücrelerinin keşfinden sonra oluşturulan matematiksel modeller; hipokampüsteki konum hücrelerinin aktivitelerinin, entorhinal korteksteki ızgara hücrelerinin aktivitelerinin lineer olarak toplanmasıyla oluştuğunu önermektedir. Farklı mekânlarda, mekânın sınırları referans alındığında aynı ızgara hücresinin aktivite gösterdiği noktalar birbirinden farklılık göstermektedir. Böylece bu model, ızgara ve konum hücrelerinde (dolayısıyla beynimizde) farklı mekânların her birinin nasıl ayrı bellek ögeleri olarak kodlanabildiğine de açıklama getirmektedir.
Moserlar 2014'te "Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünün yarısını paylaşmışlardır. Ödülün diğer yarısı, hipokampüsteki konum hücrelerini (place cells) keşfeden John O'Keefe'e verilmiştir. Moserlar, tarihte Nobel Ödülünü kazanan beş çiftten biridir.12
Moserlar NBTÜ'de Hafızanın Biyolojisi Merkezi (Center for Biology of Memory) ve Sistem Sinirbilimi Enstitüsünün kurulmasında önemli rol oynamıştır. May-Britt Moser aynı zamanda Norveç Kraliyet Bilim ve Edebiyat Topluluğu, Norveç Bilim ve Edebiyat Akademisi ve Norveç Teknolojik Bilimler Akademisi üyesidir.13
2013'te Trondheim Ticaret Odası May-Britt Moser'ı, başarılı kadın yöneticilere verilen Madam Beyer ödülüne layık görmüştür. Bu ödül kendisine istikrarlı bir şekilde takım çalışması ve topluluk ruhu odaklı oluşunun yanı sıra; harikulade liderlik özellikleri, bilimsel başarıları ve yüksek etik standartları karşılığında verilmiştir.14
Orijinal kaynak: may-britt moser. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page